13 Mayıs 2015 · by Kirman · Notlar

Aşağıdaki yazı Soma katliamından 2 gün sonra sosyal medyada bir tanıdığa mesaj olarak yazılmış idi. Daha sonra kendisine de belirttiğim üzere, bu kişisel bir iletişim değildi. Sadece ortaya atılan “derdiniz nedir? birbirinizi yemeyin, bırakınız insanlar acısını yaşasın…” ahvalinde bir söylemin, aklımdan geçenleri hemen o an yazmama vesile olmasıdır.

Olayın üzerinden 1 sene geçti, esas sorumlular (-ki bunlar kömür ocağının sahipleri ile sınırlı değil, konu alakalı her türlü kamu görevlisi, siyasi vd.) hayatlarına aynı hoyratlıkla devam ederken, yapılan mahkemelerde göstermelik olarak orada ölen gariban mühendis vs.’nin suçlu çıkarılması dışında hiçbir müspet gelişme olmadı. Ne oldu? Olayın ilk haftası el ele kol kola poz verip neredeyse mağdur ilan ettikleri işletmeciyi sonradan desdest ettiler. Neden? Çünkü baktılar tepkiler büyüyor, ucu kendilerine dokunacak, günah keçisi lazım (-ki zaten bu durumda otomatikman sorumluların başında bunlar gelmektedir).

Gazetelerde olay ve gidişatı hakkında herhangi bir haber de göremedim. Sansür mekanizması da bir yandan işliyor olmalı zaar, malum seçim yaklaşıyor.

************

Xxxx,

Merhaba. Olayı ?yeme? boyutunda ele almanı yadırgadım. Son dönemde sıklıkla ve özellikle bir güruh tarafından uysa da uymasa da ortaya atılan ?onu yedirmeyiz?; bunu yedirmeyiz?? söylemini hatırlattı. Yaşanmış ve hala tanıklık ettiğimiz örnekleri ile bu söylem ?benim hırsızım/ahlaksızım iyidir, yedirtmem? ile özdeşleştiği için, öte yandan daha da vahimi beraberinde biat etme davranış modelini empoze ettiği için kabul etmiyorum.
Çok genel ve ortaya bir laf söylediğin için de muhataplık derecemi bilememekle beraber ?neyin derdindesiniz? sorusunu cevaplayayım:

Yaşanan bu facia bana dert oldu. Uykularım kaçtı, aklım Soma?da kaldı. Zihnime takılanlar:
1- ?Bu iş neden böyle oldu?? ?Neden bir anda yüzlerce insan ekmek parası (6,60 TL/saat) derdinde iken hayatlarını kaybetti; doğmamış çocuklar yetim kaldı??
a. ?Böyle faciaların tekrarlanmaması için ne olmalı?? Bu olay münferit değil. Sürekli iş kazaları olan ve her yıl binlerce kişinin ekmek parası peşinde, işinin başında öldüğü bir ülkede bu sefer bir münferit kazada yüzlerce kayıp oldu. Demek ki birşeyler yanlış:
i. Gariban vatandaş: (I) Ölenler: Adam öldü. Çaresizlikten dünyanın en kötü işini yaparken, feci bir şekilde öldü ; (II) Yakınları: ?Çaresizlikten dünyanın en kötü işini yaparken, feci bir şekilde ölen adamın? anası, babası, karısı, oğlu, kızı, doğmamış çocuğu. Çaresizlikten dünyanın en kötü işini yapmak durumunda olan adamın eline bakan yaşlılar, çocuklar, düşkünlerin elinde ?O? gittikten sonra ne kalır?
ii. Sıradan vatandaş: (I) Maddi ? manevi tüketim çarkının içine sokulmuş; (II) Herhangi bir nedenle içinde bulunduğu berbat şartlardan memnun (örnek: dünyanın en pahalı dana etini, benzinini, iletişim hizmetlerini; Alman?ın kendi muadili işçisine 5 kat fazla maaş ödeyerek, ürettiği ve kar ettiği, Türkiye?ye nakliye sonrası 25.000.- TL?ye bıraktığı arabayı 45.000.- TL?ye borç harç, krediyle satın alıp bunu dert etmemesi); (III) Değil çocuğunun geleceğini, kendi 5-10 sene sonrasını umursamaması, Ülkenin imkanlarının, birikimlerinin hesapsızca satılıp savılmasının, doğanın tahrip edilmesinin yanlışlığını göremeyen, görse de inkar eden; (IV) Kendisini ve çıkarlarını doğrudan ilgiledirmeyen her türlü konuya duyarsız ve hatta at gözlükleri ile sistemin kendisine gösterdiği şekilde bakan; (V) Umarsız, duyarsız, ?bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan?, önyargılı, bazılarının dediği herşeyi doğru, kimilerinin her dediğini koşulsuz yanlış kabul eden; Kendi aklını, vicdanını devreye sokmayan; Çoğunlukla güçlünün veya egemenlerin safında olma ihtiyacı hisseden; Biraz kompleksli; Biraz gariban; Biraz kindar; Biraz ikiyüzlü; Biraz iyi niyetli; Biraz cahil; Biraz okumuş; Biraz borçlu; Biraz paralı; Biraz parasız; Biraz saf; Biraz kurnaz; Biraz tembel; Biraz işbilir; Biraz vicdanlı; Biraz bağnaz… Birey olma ihtiyacı hissetmeyen, kendi başına birşey akıl etmek istemediği gibi, tek başına iyilik ve hatta kötülük yapacak bir numarası olmayan, sürüler halinde davrananlar, kendinde olmayan güce tapanlar; Takım tutar gibi ideolojilerin peşinden gidenler
iii. Kapitalist düzen: (I) Parayı ve nüfuzu insanlığın ve doğanın üzerinde tutan sermaye odakları; (IIa) Politikacıları esir etmiş tüccar veya (IIb) Politikacıların köpeği olmuş işkancıkları
iv. Devlet zihniyeti: (I) Sermaye ve çeşitli güç odakları ile ilişki içinde kamu görevlileri; (II) Ehil olmayan, mesleğinin – ünvanının harcı olmayan, akıldan, bilimden ve vicdandan uzak, ?salla baş, al maaş? paçavraları
v. Hükümet: (I) Politikacı, siyasetçiler  Dünyanın olumlu veya olumsuz gerçeklerinden, doğadan, temel bilimlerden, akıldan ve insancıllıktan uzak olanlar; (II) Kindarlar; (III) Ayrıştırma ve kutuplaştırma siyaseti izleyenler; (IV) Siyasi davası olsun olmasın dünyevi zevklerin, işlerin çekiciliğine yenilip yozlaşanlar, sahtekarlar, kul hakkına girmiş olanlar. Bunlar dolayısı ile çarpık devlet düzeninden ve sömürgeci kapitalist sermayeden hem beslenirler, hem de onları beslerler. Sıradan insanın yukarıda saydığım tüm kötü vasıflarına zemin hazırlayacak siyaset ve uygulamalar yaparlar. İnsanları cahil, muhtaç bırakırlar. Biat toplumu yaratırlar. Mutlak doğru, mutlak kötü olmadığı için bunlar illa ki birilerinin işine gelir, birileri maddi çıkar elde eder, kimisi yeni düzen de söz sahibi olur. Ehil ellerde olmayan güç tehlikelidir, kontrolsüz güç zehirlidir. İnsana dair temel özelliklerin (düşünce, fikir, inanç, hürriyet, onur) sistem tarafından güvence altına alındığı yerlerde zaten bunlara müsaade edilmez. Bunların olduğu yerde de hak, adalet yoktur. Adalet aslında ekmektir. Asgari ücretle yerin 400 metre altında adam çalıştırırken bile bir adalet olması gerekir. Olmazsa canlar yanar. Yandı.
2- Bu facianın sorumluları kim? Yüzlerce insan ekmek parası (6,60 TL/saat) derdinde iken hayatlarını kaybetti; doğmamış çocuklar yetim kaldı, maddi ? manevi, doğrudan veya dolaylı vebali olanlar kim? Bunlar hukuk önünde hesap vermeli:
a. Madenin sahibi şirket neleri eksik, neleri yanlış yaptı?
b. Kamu görevlileri nerede hata yaptı?
c. Hükümet devleti yönetirken hangi yanlışlara düştü? Siyasetçi-kamu görevlisi-tüccar ilişkilerinde nerelerde uygunsuzluklar oldu, ne tür haksız rekabetler yaratıldı? Kimin göbeği kimle kesildi? Hangi rant nasıl yaratıldı? Kimlere pay edildi?
– Bu hesaplar sorulmazsa ?ne pahasına olursa olsun, güçten pay alma sırasını bekleyen sıradan vatandaş? cehaletten, bilgisizlikten, görgüsüzlükten cesaret alacak. Toplum yozlaşacak, insani değerler yok olacak.
– Bu hesaplar sorulmazsa her türlü adaletsizlik alıp başını gidecek. En başta gelir adaletsizliği, zengin daha da zengin olacak, fakir daha yoksullaşacak. Ticarette adalet kalmayacak, dürüst tüccar tutunamayacak. En ufak bir hak ararken adalet bulunamayacak. Unutma adalet ekmektir kardeşim.
– Bu hesaplar sorulmazsa, hatalar, eksikler örtbas edilecek. Saati 6,60 liraya çalışmak zorunda iken ölüp gidenin geride kalanlarına, çaresizlikleri kullanılarak komik ödemeler yaparak adalet aramalarının önü kesilecek.
– Eğer bunların hesabı sorulmazsa bu acılar tekrar tekrar ve artarak yaşanacak. Neden artacak? Çünkü kontrol edilmeyen bu hırslar, bu ihtiraslar büyüyor: Daha büyük madenlerde, daha fazla işçiyi, daha ucuza çalıştıracaklar. Bu sefer aynı trafo patlayınca daha fazla can yanacak. Maddenin doğası bu.
Öte yandan midemi bulandıran bir diğer husus toplumun manevi hassasiyetlerinin kullanılması:
– Kar amaçlı çalışan, bir şahsa ait ticari bir oluşumda hayatını kazanmak için çalışırken, ticari ihtiras ve/veya iş bilmezlik yüzünden ölüp yiten canlara ?şehit? denmesi.
– Fıtrat / kader söylemi. Amerika?da bir milyon ton kömür çıkartırken 0,03 kişi, Türkiye?de 7 kişi ölüyor (Çin?de 3 kişi). Bunlar son 10 yılın ortalamaları, Türkiye?de 6-9 arasında değişirken, diğerlerinde sistematik olarak azalmış iş kazaları kaynaklı ölümler. Şimdi bunların fıtrat söylemini kabul edersek ne sonuca varalım? Amerika?da kader farklı mı? Nasıl bir insafsızlıktır bu… 1999 depremi ertesinde ?7,4 yetmedi mi?? diye pankart açan cahil-vicdansızlardan ne farkı var?
İnsan zekası ile dalga geçilmesi:
– Diyor ki bakan ?Kayıtları incelettim, çocuk işçi yok. Sevindirici.? Bre vicdansız! Hangi tür bir resmi dökümanda çocuk işçi kaydı olabilir?
– 29 Nisan?da TBMM?ye verilen Soma?daki iş kazaları konulu araştırma önergesinin (1060 nolu) reddedilmesi. İsteyen içinde Soma geçip geçmediğine TBMM?nin internet kayıtlarından ulaşılabilir. Burada insanların gözlerinin içine baka baka yalan söylenmesi bir diğer ahlaki sorun. (Bu konu ile alakalı değil ama yine TBMM kayıtlarına bakın 13 Mayıs 2014 Salı günü 623 sıra nolu Meclis araştırma önergesinin konusu neymiş ve akıbeti ne olmuş)
– Peşin peşin bir aklama, temize çıkma ve çıkartma operasyonu yapılması. İçerde yangın devam ederken, 300 ölünün üzerine daha 200 küsür işçi kayıpken (muhtemelen ölmüşken) madende herşey tekniğine, hukuka, yönetmeliklere, yasalara uygundu açıklamalarının yapılması. Üst düzey hükümet yetkililerinin müfettiş, avukat, uzman rolüne bürünmesi, olayı sürekli yönlendirmeye çalışma çabaları.
Bunların üzerine bir fotoğraf karesi ise beni ayrıca rahatsız etti. Başbakanlık müşaviri, iki kolluk kuvvetinin yere yatırdığı bir vatandaşa nefretle tekme savuruyor. Yukarıda tasvir etmeye çalıştığım vicdansız, ne pahasına olursa olsun gücü elinden bırakmak istemeyen, kibirli, hırsı adamlığın önünde, kraldan çok kralcı ama aslında pek çok açıdan yetersiz bir varlık. Hesap sormazsak bunlar palazlanır, sayıları artar. Bunları görmezsek vicdanımız kurur.
Olanlara itiraz eden, körü körüne kabullenmek istemeyen, gerçeklerin aydınlatılmasını, sorumluluların cezalandırılmasını, yakınlarını kaybedenlerin yaşama tutunmalarını sağlayacak adaletli bir şekilde desteklenmelerini talep eden ve sesi çıkan insanların dertlerinin gayet anlaşılır olduğunu düşünüyorum. Bu tür adalet taleplerinin daha vatandaş boyutunda maneviyata havale edilmesini doğru bulmuyorum. Böyle iyi niyetli ancak kaderci yaklaşımlar veya bir başka zümrenin sergilediği zübüklükler başımıza gelenlerin müsebbibidir diye düşünüyorum.

Bu haksızlıklara tepki ve yaptırım toplumun her kesiminden gelmelidir. İsteyen sadece dua etsin, aklı yeten sistemi sorgulasın, bilen bilmeyene anlatsın, yanlış bilene doğrusu gösterilsin; İnsanlar bilsin yaşamın, insan onurunun ucuz olmadığını, korkmasın vatandaş egemen güçlerden, koşulsuzca kabul etmesin maddi/manevi zalimlikleri, sürekli kendinden şüphe etmesin başkasına biat ederekten, madenden kurtarılan işçi kendisini sedyeden daha değersiz hissetmesin.
Benim dertlerim bunlar.

Bir Cevap Yazın